Pages

8 Haziran 2009 Pazartesi

"Kur yeniden düşerse Türkiye'de üretim kalmaz"


Türkiye'de tekstil sektörü can çekişirken sürekli büyüyen Eroğlu Grubu'nun Yönetim Kurulu Üyesi Şahin Eroğlu, başarının sırrını borçla değil özsermayeye dayanarak yatırım yapmak olarak açıklıyor. Eroğlu, Türkiye'nin üretimi desteksiz bırakmasını ise eleştirerek, '5-6 yıldır süren politika bence hala sonuçlanmadı. Hükümetin hedefi Türkiye'yi yabancı sermaye cenneti yapmaktı. Ama kavganın olduğu, istikrarın sağlanamadığı ülkede üretim de yatırım da olmaz' dedi.
Colin's özellikle Rusya'da Levi's'tan bile daha çok bilinen bir denim markası. Aksaraylı Eroğlu Grubu'nun dünyaya açılan markası Colin's'in hikayesi 1980'li yıllarda başlıyor. 5 makinalı bir atölyeyle sektöre giren grubun tekstil yatırımları bugün 6 ülkede 114 tesisle yapılan üretimle sürüyor.
Eroğlu Grubu 5 erkek kardeşin güç birliği yaptığı başarılı ender aile şirketlerinden biri. Şahin Eroğlu ise grubun moda ve tasarım konularında uzmanlaşan yönetim kurulu üyesi. Türkiye'de tekstil sektörü yıllardır kan kaybederken her krizden yeni yatırımlarla çıkan grup bunu nasıl başarıyor? Eroğlu, sektörde yaşanan sorunun bilinçsiz yatırımlardan kaynaklandığını ve dünyada 2001'den sonra ortaya çıkan küreselleşmenin de erime sürecini hızlandırdığını söylüyor. Kendilerinin kazandıkları kadar yatırım yaparak borçlanmadan bugünlere geldiğini belirten Eroğlu, Türkiye'de son 6 yıldır uygulanan politikaların da sektörün sorununu artırdığını dile getiriyor. Bu politikaların üretimi desteksiz bıraktığını ifade eden Eroğlu, "Bence 2001'de başlayan politikalar sonuçlanmadı. Bu politikalarla üretimin yerine Hong Kong gibi bir cennet yaratılmak isteniyordu. Ama bunun için ekonomide istikrar ve kavga olmamalıydı" diyor.
Eroğlu Grubu Türkiye'nin kriz dönemlerinde büyüyen şirketlerinden biri. Türkiye global bir kriz yaşarken de yeni yatırımlarınızı açıkladınız. Hikayeniz nasıl başladı?
Ailemiz Aksaray'lı. Babam çiftçilik yaparken o yıllarda yurtdışına gitme furyası başlıyor. O da Almanya'ya gitmek üzere yola çıkıyor. Ancak bazı sorunlar nedeniyle Yugoslavya'dan dönmek zorunda kalıyor. Döndüğünde ise Aksaray'a dönmek yerine İstanbul'da kalıyor. Biz onu Almanya'da sanarken o İstanbul'da çalışmaya başlıyor. Biz beş erkek kardeşiz. Sonra tek tek bizi yanına alıyor. Ağabeyim Mithat Giyim'in kurucusu Mithat Amca'nın yanında çalışmaya başladığında tekstil gündeme geliyor. Daha sonra da atölye kurup iç piyasaya fason çalıştık. Ardından Mercan'da bir mağaza açtık 1985 yılında. Kulis markasıyla anorak üretimine başladık. 1986-87 de Küçükçekme'de 5-6 kişiden 200 kişiye kadar çıktık. Bu süreçte Avrupalı firmalarla tanıştık. Fabrika kurmaya karar verdik. 1992'de de oraya taşındık. 1994'ten itibaren de Rusya'ya adım attık. Rüzgar estiği müddetçe biz de hep büyüdük. 1997'de Colin's ile dağılan Sovyet Cumhuriyetleri'nde yaygınlaştık. 2001'de Çorlu'daki tesislerimizi açtık.
Türkiye'de tekstil ve hazırgiyim sektörünün tüm süreçlerinde varsınız. Sektör krizlerde kan kaybederken siz nasıl büyüdünüz?
En büyük farkımız öz sermaye ile yatırımlarımızı sürdürmek oldu. Paramız oldukça işimizi büyüttük. Kredilerle değil de öz sermaye ile büyümeye çalıştık. Kazandığımızı tamamen üretime yatırdık. Zaten 4-5 kardeşin birlikte çalışması en büyük sermaye. Üretim demek, çalışmak demek. Bir de iyi bir ekip kurduk. Hala ilk dönemlerdeki arkadaşlarımızla çalışıyoruz. Bilinçli adım atmak, kazandığımızı bildiğimiz alana yatırmak ana etken. Avrupalı firmalarla işbirliğimizin artması, onların mutfaklarına girmemiz de ufkumuzu açtı.
Hedefiniz neydi? O hedefe ulaşabildiniz mi?
Avrupa markalarına üretim yaparken bir gün bu tesislerimizi tamamen kendi markalarımıza üretim yapar hale getirmeyi hedeflemiştik. Hala tam yapamadık bunu. Tesislerimizin yüzde 50'si bize 50'si yabancı markala çalışıyor. 2001 krizini yaşadığımızda Türkiye'de herşey çek ve vadelerle dönüyordu. O tarihte başka bir karar aldık. Mutlaka kendi ürettiğimiz ürünümüzü mutlaka kendimiz satmalıyız dedik. Perakendecilikte güçlü olmalıyız dedik. 2001'den sonra bütün yapılanmamız perakendeciliğe yönelik oldu. Hem üretim hem organizasyon alanında. Bu süreç 6 yılımızı aldı. Bugün grubun bir üretim alanı var bir de perakende alanı var. Bu anlamda ulaştık. Bugün perakende alanında kendi markası ile en çok ihracat yapan firmalardan biriyiz. Satış noktası olarak da öndeyiz.
Tekstil ve hazır giyimde yaşanan sorunların nedenleri nelerdi?
Türkiye'de ihracat hamlesi başladığında yani 1980'lerden sonra pekçok yatırımcı bilinçsizce para var diye bu alana girdi. Bu işle hiç ilgisi olmayan yatırımcılar hem borçlanarak, hem de varını yoğunu satarak yatırım yaptılar. Ancak daha sonra kazandıklarını işe yatırmak yerine yatlar katlar aldılar. 1994 yılında yaşanan kriz bu firmaları vurdu. Daha sonra Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla yeni bir imkan doğdu. Bu dönem de bilinçsiz yatırımları körükledi. 1998'de Asya kriziyle bu pazarlar sarsıldı. Yine bu yatırımcılar zora girdi. 1999 depremi ardından da 2001 krizi yaşandı. Bu süreçte sektörde ciddi bir makina yatırımı yapılmıştı. Avrupalılar ellerindeki makinaları bize sattılar. Bu krizler bunları vurdu. 2001'den sonra da bu kez de küreselleşme süreci başladı.
Küreselleşmenin etkileri ne oldu, siz görebildiniz mi?
2001'den sonra uygulanan politikalarla düşük kur, güçlü TL dönemi başladı. Maliyetler hızla artarken üretim yavaş yavaş Türkiye'den uzaklaşmaya başladı. Bir zamanlar kota istediğimiz ABD'ye kotayı dolduramaz olduk. Makinalar sektörün elinde kaldı. Bu tarihten sonra uygulanan politikalar üretmeye değil tüketmeye yönelikti. Belki bu bilinçliydi. Bu süreçte de devam etmek isteyenler markalaşma sürecine başladı. Büyümek isteyenler de yol haritasını değiştirdi. 2001'den sonra da paranın maliyetinin düşmesi, kredilerin rahatlaması perakende sektörüne ivme kazandırdı. Alışveriş merkezleri furyası başladı. Ancak şimdi de bunun enflasyonu yaşanıyor. Türkiye'de yatırımcı uzun vadeli bakamıyor. Krizleri çabuk unutuyoruz.
Kriz yüzünden perakendecilerle markalar tartışmasında son durum ne?
Perakendecilikte firmaların ayakta kalması ve işi ileriye götürebilmesi için ekonominin istikrarın çok iyiye gitmesi lazım. 5-6 sene önce 4 tane alışveriş merkezi vardı. Bugün dip dipe yüzlerce. Artık kiracı olan da kiralayan da hesap kitap yapıyor. Kriz sürdükçe çekişme sürecek. Herkes kendine göre haklı. Kiracılar 5 yıl taahhüt vermiş, mal sahibi de büyük yatırımlar yapmış. Anlaşmak bu yüzden zordu.
Ancak mağazalarda çok boşalma olmadı.
Alışveriş merkezleri kurları sabitledi. Tabii krizi kullanan firmalar da oldu. Perakende de kriz yüzünden ciddi düşüşler de yaşanmadı. En azından biz de olmadı. Yüzde 16 büyüme sözkonusu. Borçlu değilseniz, gücünüz iyiyse kriz bile fırsata dönebilir.
Krizde sektöre verdiği zayiat büyük değil mi? İstihdamda ciddi azalmalar var...
Henüz krizin etkileri tam anlaşılamadı. Depremde nasıl gün doğana kadar durum anlaşılamamıştı, şimdi de böyle. Vahamet henüz ortaya çıkmadı. Üretim zaten yıllardır sıkıntılı olduğu için krizin özel bir katkısı yok. Ancak kriz uzadıkça zorlanan firmalar çıkacak. Tekstilde işten çıkarmalar yeni değil. 2005'ten beri sürüyor. Bizim üretimimizin yüzde 80'i Türkiye'dendi. Şimdi yüzde 70-80'i yurtdışında. Bu da demektir ki, birileri işsiz kalıyor. Genel olarak sektörde bu yüzde 50 bile olsa ciddi oran. Yurtdışına girmek zorunda kalıyoruz çünkü rakiplerimizin fiyat aralıklarına göre satın alma yapmak zorundayız. Zara, bayan gömleğini 29 TL'ye satıyorsa biz 69'a satamayız. Bunu nasıl 29'a yaptırabiliriz diye çantamızı alıp dünyayı geziyoruz. Türkiye'de maliyetler çok yükseldi. 2005'te dolar 1.65 iken asgari ücret 210 lira idi. Krizden önce 1.20 iken 500 lira oldu. Türkiye pazarda rekabet gücünü kaybetti.
Tekstil istihdam açısından en önemli sektör. Neden önlem alınamadı, sektör korunmadı?
Belki bu bir tercihti. Ben, hükümetin alternatifi vardı, kullandı diye düşünüyorum. Ancak bugün baktığımızda bunun doğru tercih olmadığı kesin. Yarın ne olacak bilemiyorum tabii ki.
Hükümetin alternatifi neydi?
Benim oradaki algılamam şuydu. Biz tekstille üretme değil de ülkeyi turizm cenneti yaparak, mesela pahalı bir tatil beldesi yaparak, buradan gelir elde etmeyi ve kalınmayı düşündük. Çünkü 100 bin dolarlık binamız bir anda 1 milyon dolar oldu. Oturduğumuz yerde zengin olduk mesela. 1000 dolarlık kira, 10 bin dolara çıktı.
İstihdam açısından bunun kimseye faydası yok ama?
Şahsi fikrim olarak üretmeyen bir toplumun uzun vadede kalıcı olması mümkün değil. Bir birey olarak bile ürettiğinizden çok tüketiyorsanız batarsınız. ABD'den başlayan krizin nedeni bu. ABD tüketiyor ve böyle büyük gözüküyor. Çünkü dünya ABD'ye çalışıyor. Patron ABD. Büyüklüğü tüketimden kaynaklanıyor. Tüketirken de borçlanarak tüketiyor. Bir yerde bu sistem çöker. Çöktü de zaten. Türkiye'de üretimin sürmesi kur politikalarına bağlı. Kur düşerse üretim yapan firma sayısı azalır. Bugün biz Türkiye'de üretim yapıyoruz ama karşımıza Pakistan'dan Hindistan'dan yüzde 50-60 düşük üretim yaparız diyen olursa düşünürüz. Kaynağımızı aktarmak işimize gelmez.
Bu sorunları hükümete anlatamadınız yıllardır. Neden anlatılamıyor.
Hükümet bize tek kelime söyledi. Şimdiye kadar çok kazandınız şimdi de zarar edin dedi. Bence bir ülkenin firmaları, markaları, kurumları bu ülkenindir. Maliyetini de, geleceğini de, getirisini de yönetenlerin yakından takip etmesi gerekir.
Hükümetin politikalarının henüz sonuca ulaşmadığını düşündüğünüzü söylediniz. Ne bekliyorsunuz?
Bu 5-6 yıllık politakanın sanki sonuçlanmadığını düşünüyorum. Eğer tekrar üretime geçeceksek anlamı yok. O zaman sorarlar, niye bazı şeyleri kaybettik diye. Memlekette üretim bu kadar desteksiz bırakıldığına göre başka bir hedef var. Türkiye'yi Dubai, Hong Kong, Singapur gibi cennet yapmak. Ama bu ülkelerde giriş çıkış yapan yabancı hakları sınırsız. İstediğiniz kadar ürün alır, internetten şirket kurarsanız. Biz de bunu yapacaksak ülkemizi ambalajlayıp imajını değiştirmemiz lazım. O zamanda terörün olmaması lazım. Huzur ortamının olması lazım. Devletin kurumlarının birbiriyle kavgası olmaması lazım. Dışarıya kendimizi iyi tanıtmamız yazım.
Sektörünüz açısından bundan sonrası için beklentileriniz ne? Üretime karar verilirse Anadolu'da üretim mümkün mü?
Bu artık dünyayla yakından ilgili. Aslında Türkiye üretir ama önce pazarın olması ve rekabet edebilir olman lazım. Biz rekabet gücümüzü kaybettik. Türkiye'de asgari ücret 500 TL. Bunu söyleyince sanki bu paraya göz dikmişiz gibi algılanıyor. Aksine artarsa bizim satışımız artar. Ancak artık dünya küreselleşti. ABD, Dünya Ticaret Örgütü karar alıyor. Bugüne kadar kadar aslında tamamen az gelişmiş ülkelerden bedavaya yaşamak vardı. Bundan sonra nasıl olacak bilmiyorum. Tekstil sektörümüz dünyadaki trendleri geriden izleyen bir sektör oldu. Türkiye çok önceden markalaşmalıydı. Üretimin artık şöyle bir tehlikesi var. Yurtdışında üretim yaptırdığımız ülkeler 30-100 dolar arasında parayla geçiniyor. Bizim onlar gibi olmamız artık zor. Yarışamayız.
Markalaşmada geç mi kaldık diyorsunuz?
İtalya bizim yaşadığımız süreçleri yaşadı. Şimdi marka satıyor. Şimdi biz de buna aday olmalıyız. Ama terördü, yönetenlerin kavgalarıydı bunlardan kurtulup bazı öncü firmaların önünü açarak katma değer yaratacak ortamlar yaratmalıyız. Ülke imajını değiştirmeliyiz. Biraz geciktik ama önümüzdeki yıllarda katma değeri yüksek ürünler üretmeye başlayacağız. Zaten Türkiye'de şu an ayakta kalanlar bu işi ciddi yapan firmalar. Bu değişimi göremeyenler elendi. Ayrıca üretim için önünüzü görmeniz lazım.
Tekstil stratejik sektör olamaz mı?
Bundan sonra kısa termin önemli. 3-5 yıl daha siparişlerimiz artabilir. Bu sene bunu hissedemeyebiliriz. ama 2010 yazı için 5 yıldaki talepten daha fazla olacağını düşünüyorum.
ARTIK BİZ DE KABIMIZA SIĞMIYORUZ
Colin's olarak Zara modelini örnek aldınız. Türkiye'den yeni Zaralar çıkar mı?
Tabii ki çıkar. Türkiye'de bu işle ilgili işadamları ışık veriyor. Artık biz de kabımıza sığmıyoruz. Geç kalınmış proje. Keşke 10 sene önce olsaydı. Artık işadamlarının hükümetten beklentisi yok. Sadece Türkiye'de yaşarız bakışı da yok. Ancak çalışanlar da başka ülkeleri de memleket edinir olmalı. Küreselleşmek gerekiyor. Türkiye'de bu kolay değil. Türkiye'den Avrupa'ya gidenler hep geri gelmeyi hedeflemiştir oraya karışmamıştır. Ne oralı olabilmiştir, ne buralı. Bizler gittiğimiz yerde tutunabilir olmalıyız. Dünya vatandaşı olmamız lazım.
COLİN'S'İN BAŞARI KARNESİ
* 6 ülkede 114 tesiste üretim yapıyor. Üretim adeti 16 milyon.
* Toplam çalışan sayısı 7 bin. Toplam ciro 550 milyon dolar.
* 30 ülkede 900'e yakın mağazası var, 2 bin noktaya ulaşıyor.
* 2009'da Moldova, Azerbaycan ve Rusya'da yeni mağazalar açtı.
* Rusya'da konsept, outlet ve bayi olmak üzere 205 mağazası var.
* Rusya'daki personel sayısı 1070.
* Colin's markası giyim markaları bilinirliğinde Rusya'da birinci.
* Reklam bilinirliğinde yüzde 24'le yine birinci sırada


ŞAHİN EROĞLU KİMDİR?
Niğde Aksaray'da 1964 yılında doğdu. İlk, orta ve liseyi Aksaray'da okudu. 1979 yılında İstanbul'a gelen Eroğlu, pazarlama eğitimi alarak kardeşleri Nurettin, Ümmet, Yavuz, Sıtkı Eroğlu ile birlikte aile şirketinde çalışmaya başladı. Grubun moda ve tasarım faaliyetlerinden sorumlu olan Eroğlu evli ve üç çocuk babası.
Referans

20 Kasım 2008 Perşembe

Krize inat partisi


Eğlence dünyası kriz filan dinlemiyor. İstanbul'un Nişantaşı ve Kuruçeşme semtlerinde düzenlenen iki partiye ünlü isimler adeta akın etti
Küresel kriz tüm dünyayı etkilerken eğlence dünyası bu ekonomik krize adeta meydan okuyor. İstanbul değişik mekanlarında ilginç geceler ve partiler düzenleniyor. Önceki gece Kuruçeşme'de yeni açılan Envy Club ilginç bir partiye ev sahipliği yaptı.

Renkli gece
'Krizim Geldi' adlı partiye kaktılanlar arasında Deniz Akkaya, sevgilisi Efe Önbilgin,Yeşim Salkım sevgilisi Hakan Eratik, Seray Sever, Ayşe Özyılmazel, Osmantan Erkır, Galatasaraylı futbolcular Ümit Karan ve kaleci Aykut gibi ünlü isimler de vardı. Nişantaşı Leea'deki partiye ise Çağla Şıkel/ Emre Altuğ çifti, Bengü, Melike Öcalan, Sinem Kobal gibi ünlüler katıldı.

Ekonomik kriz halkı vurdu


Ankara'yı teğet geçti
Köşk için 19, bakanlar ve milletvekilleri için de 54 adet, son model lüks makam aracı alınacak

Cumhurbaşkanlığı'nın tam 103 adet otomobili var. 2009'da bu otomobillerden 19'unun yenilenmesi için bütçeye ek ödenek konuldu. 2008 yılında bütçesi yapılacak tadilat nedeniyle yüzde 25 oranında artırılan Köşk, 2009 harcamalarıyla da tepkileri çekecek.

BU DEFA KİRALANACAK
Makam aracı seferberliği Cumhurbaşkanlığı Köşkü ile de sınırlı değil. Meclis'e de 54 adet yeni makam arabası geliyor. Ama Meclis bu yıl ilk defa araçları kiralayacak. Meclisin 2009 yılı için kiralayacağı 54 makam aracının ihalesi 15 Aralıkta yapılacak.

NE ZENGİN MİLLET
Krİzİn uğramadığı yüksek makamlara alınacak pırıl pırıl makam arabaları büyüklerimizin heybetine heybet katacak. Ankara'daki yabancı misyon şefleri de 'Yahu şu Türkler ne kadar zengin millet. Bunların gizli petrol kuyuları mı var?' diye hayrete düşecek.

'Evreni de evrimi de Tanrı yazdı'


Vatikan, Charles Darwin'in evrim teorisi de dahil olmak üzere, evren ve insanın kökenlerinin tartışıldığı bilimsel bir toplantıya ev sahipliği yapıyor. Papalık Bilimler Akademisi tarafından düzenlenen ve salı gününe dek sürecek olan toplantıya katılan bilim adamları, bugün Papa 16. Benediktus tarafından kabul edildi.

Roma Katolik Kilisesi'nin lideri Papa 16. Benediktus, bilim adamlarına hitaben yaptığı konuşmada, evren ve insanın kökenine ilişkin çeşitli bilimsel teorilerin yaradılış teorisiyle çelişmediğini savunarak, "Evren ve evrim, Tanrı'nın yazdığı bir kitaptır. Son dönemin felsefi anlayışlarında, evrenin kökeninin maddi alemden bir ya da birkaç unsura dayandığına ilişkin görüşler savunuluyor. Evren, yaradılış değil, mutasyon ve evrim biçiminde algılanıyor. Ancak mutasyona ve evrime uğramak için de evrenin, daha önce var olması, bir başka deyişle yaradılmış olması gerekiyor" dedi.

Evrenin kökenine ilişkin daimi kaos biçimindeki teorinin de daha önce bir düzenin mevcudiyeti düşüncesini ve yaradılış inancını ihtimal dışı bırakmadığı görüşünü dile getiren 16. Benediktus" “Kökeni kaosa dayanmaktan muhal olan evren, düzenli ve tertipli bir kitabı çağrıştırıyor" diye konuştu.

Papa 16. Benediktus, deneysel bilimin ve felsefesinin ileri sürdüğü teorilerin, evrende zaten mevcut olan düzeni keşfe yönelik çabalar biçiminde algılanması gerektiğini de kaydetti.

HAWKİNG DE TOPLANTIYA KATILANLAR ARASINDA

Cambridge Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Stephen Hawking de Papalık Bilimler Akademisi'ndeki toplantıya katılan ünlü isimler arasında yer alıyor.

1988'de yayımladığı "Big Bang'tan Kara Deliklere" adlı yapıtı tüm dünyada 25 milyon satmış olan Hawking, evrenin bir başlangıcı bulunmadığını, dolayısıyla yaradılışın da söz konusu olmadığını savunuyor.

Evrenin Big Bang öncesinde ne durumda olduğuna ilişkin çalışmalarıyla da tanınan ünlü astrofizikçi Hawking, Vatikan'daki toplantı öncesinde esprili bir üslupla yaptığı değerlendirmede, "Papa'nın iyi ki benim son çalışmalarımdan pek haberi yok. Aksi takdirde sonum Galileo gibi olurdu" diye konuştu.

İnanılmaz hızlı

Hakkında çok fazla konuşulan yeni USB standardı, yapılan açıklamayla nihayet resmiyet kazandı.

USB 2.0'nin varisi olan yeni süper hızlı USB 3.0, daha önce de duyurduğumuz gibi, SuperSpeed USB Developers konferasında ilk kez resmiyet kazandı. USB 3.0 spesifikasyonları, konferansta resmi olarak duyuruldu.

2009'un ikinci yarısında yüzünü ilk kez göstermesi beklenen yeni USB standardının 2010 yılında ise tüm tüketicilere ulaşarak tamamen standartlaşması öngörülüyor. SuperSpeed USB'nin dünyada kullanılan birçok teknolojik cihazı yakından etkileyeceğini belirten USB-IF (USB Implementers Forum)başkanı Jeff Ravencraft, USB 3.0'ün USB 2.0'den sonra çıtayı biraz daha yükselteceğini vurguladı.

Ravencraft, sözlerini şöyle sürdürdü: "Günümüzde tüketicilerin büyük bir bölümü zengin medya ve dolayısıyla devasa boyutlardaki dijital dosyalarla ilgileniyor. Bu verilerin en hızlı şekilde cihazlardan PC'lere ve PC'lerden cihazlara iletilebilmesi için USB 3.0 büyük bir adım oalcak."

Saniyede yaklaşık 4,8 Gbit'lik bir veri aktarımı sağlayabilen USB 3.0, HP, Intel, Microsoft, NEC, ST-NXP Wireless ve Texas Instruments ortaklığı ile geliştirildi.

Borsa neden tepetaklak.


Dün yüzde 6.6 düşen borsa bugün ilk seansı da yüzde 4.11'lik kayıpla 21 bin 27 puandan tamamladı. Endeks böylece Eylül 2004'ten bu yana en düşük seviyelerini görmüş oldu. Borsada gün sonu kapanışı ise yüzde 3.20 düşüşle 21 bin 228 puandan gerçekleşti.

İMKB'nin bugünkü kaybı ile birlikte hafta başından bu yana gerçekleşen düşüş yüzde 17'ye dayandı. Şirketlerin piyasa değeri de yaklaşık 16 milyar dolar azaldı.

NEDEN DÜŞÜYOR?


Piyasayı değerlendiren uzmanlar, bankalarla başlayan satış dalgasının halen etkisinin sürdüğüne işaret ediyor. Ayrıca hedge fon satışları ve yurtdışındaki sert düşüşler de İMKB'deki düşüşü hızlandırıyor.

IMF ile anlaşılacağı yönünde gelen haberlerin de borsayı etkilemediği görülüyor. Özellikle yabancı yatırımcıların satışları hız kesmeden devam ederken, uzmanlar, "yabancılar ellerindeki hisseleri nakite çevirmek istiyor. Türkiye piyasası da likit bir piyasa olduğu için burada satış yapabiliyor" diyor.

Uzmanlar, IMF konusunun piyasayı etkilememesinin nedeni olarak da bir süredir konu ile ilgili birçok haber çıkmasını ve piyasanın artık bu anlaşmanın imzalandığını görmek istemesini gösterdi. Piyasalar IMF ile ilgilim beklentiler yerine şimdilik dış piyasalardaki gerilime daha odaklı bir seyir izliyor.

Açım dedi dayağı yedi...


SİNOP'un Boyabat İlçesi'nde oturan 32 yaşındaki Özay Çelikçi, Adalet Sarayı'nın hizmete açılması törenine katılan Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'e, "Sayın Bakanım, açım. İş istiyorum" diye bağırdı. Ardından da polisler tarafından ağzı kapatılarak güçlükle polis otomobiline bindirilerek gözaltına alındı. Bakan Şahin, iş isteyen gence kürsüden seslendi ve "Gencin, burada gelip bana söylemesi gereken bir sözü bağırarak söylemesi Boyabatlıların geleneksel misafirperverliğine yakışmadı. Benim fabrikam yok. Devletin daireleri de benim dairem değil" diye cevap verdi. Bakan Şahin, konuşmasında 15 Aralık tarihinde Adalet Bakanlığı'ndaki boş kadrolara sınavla 15 bin infaz koruma ve zabıt katibi alınacağını söyledi.


"İŞ İSTİYORUM" DİYE BAĞIRDI


Adalet Bakanı Mehmet Mehmet Ali Şahin, Sinop'un Boyabat İlçesi'nde yaptırılan ve 3 milyon 171 bin YTL'ye mal olan 4 katlı Adliye Sarayı'nın bugün hizmete açılması törenine katıldı. Yeni Adliye Sarayı önündeki tören öncesinde Sinop Belediye Başkanı Zeki Yılmazer, "Sorunlara neşter olması için bu hediyeyi kabul edin" diyerek Bakan Şahin'e el yapımı bıçak hediye etti. Bakan Şahin, şeffaf ambalaj içindeki bıçağı görünce, "Adalet Bakanı'na bıçak verilir mi?" diyerek sitemde bulunarak hediyeyi kabul etti. Bakan Şahin, protokol sırasında yeni Adalet Sarayı ile ilgili konuşmaları dinlerken, 32 yaşındaki iki çocuk babası Özay Çelikçi, kalabalık arasından Adalet Sarayı'nın 1 metre yüksekliğindeki koruma duvarına çıkıp, "Sayın Bakanım açım. Boyabat'ta iş yok, iş istiyorum, başka bir şey istemiyorum" diye bağırdı. Bu sırada Bakan Şahin, "Gel yanıma konuşalım" diye seslendi. Ancak işsiz genç polisler tarafından kalabalıktan ağzı kapatılarak çıkarıldıktan sonra polis otomobiline bindirilmek istendi. Polislere uzun süre direnen Özay Çelikçi, "Ben iş istiyorum, İşsizim. Bırakın beni. Bakan beni yanına çağırdı" diye bağırmayı sürdürdü. Ancak güçlükle otomobile bindirilen genç gözaltına alınarak İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi.


HÂKİM VE SAVCILARA LOJMAN YAPILACAK


Daha sonra kürsüye çıkan Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Türkiye'de son 6 yıl içinde 95'nci Adalet Sarayı'nı hizmete açtıklarını ifade etti ve "Biz zaman zaman resmi ziyaretler için başka ülkelere, Avrupa ülkelerine gidiyoruz. Oralarda en görkemli, en prestijli binalar Adalet Sarayları. Çünkü hep söylenir zaten. Adalet Sarayları'na girildiğinde o cümleyi hep görürsünüz, 'Adalet Mülkün Temelidir'. O bakımdan bizim adliye binalarımızı, mademki Adalet Mülkün Temelidir, bunu anımsatacak güzellikte ve görkemde olması gerekir. O nedenle adalet binalarımızı modern hale getirme çalışmalarına bundan sonra da devam edeceğiz" dedi. Bakan Şahin, Ulusal yargı ağı projesiyle dava sırasında Nüfus Müdürlüğü ve Tapu Müdürlüğü'nden istenen bilgilerin bir kaç dakikada mahkemeye ulaştırıldığını, böylece yargı sürecinin hızlandırıldığını da dile getirdi. Bakan Şahin, yargıçların ve savcıların çok daha rahat bir ortamda hizmet vermelerini sağlamak için tedbirler alındığını da söyleyerek, "Adalet Bakanlığı olarak son yıllarda lojman yapımına da büyük önem verdik. Onlar kira derdi peşinde koşmamalılar. Daha eksiğimiz var. En geç 3 yıl içerisinde Türkiye'de tüm hâkim ve savcılarımızı lojmana kavuşturmak istiyoruz. Çünkü onlar çok rahat ederlerse, kafaları rahat olursa, gönülleri rahat olursa yargılama işinde de vatandaşımızın işini o kadar kolay ve kısa sürede gerçekleştirirler" dedi.

Konuşmasının son bölümünü "İş istiyorum" diye bağıran gence ayıran Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, "Nereye gitti Özay, Özay burada mısın" dedikten sonra şu ifadeleri kullandı:

15 BİN MEMUR ALINACAK


"Ben tanıyorum bu arkadaşı. Bu arkadaşımız yakın bir zamana kadar bizim misafirimizdi. Cezaevinden yeni çıktı, tahliye oldu. Geçmiş olsun. 'İş istiyorum' dedi. Tabi bakın Aralık ayının 15'inde 15 bin yeni memur alacağız. Eğer Özay şartları taşıyorsa başvursun. Adalet Bakanlığı olarak İnfaz koruma memuru alıyoruz. Zabıt kâtibi alıyoruz ama sınavla alıyoruz. Şartlarını taşıyorsa başvurur. Çünkü benim fabrikam yok. Devletin daireleri de benim dairem değil. Eleman alıyoruz ancak sınavla KPSS'ye girecek. Doğru tercihte bulunacak ve ondan sonra yerleştirmede herhangi bir kamu kuruluşuna personel olarak girecek. O bakımdan benden iş isteyen o arkadaşım veya onun gibi düşünen kardeşlerimiz bakın Aralık ayının 15'nden itibaren 15 bin civarında boş kadro için ilanlar yapılacak. Tercih kitapçıkları dağıtılacak. KPSS'ye girmiş olan gençlerimiz buyursunlar, başvursunlar. 2009 yılında da böyle olacak. O bakımdan bir kaç gün önceye kadar bizim misafirimiz olan Özay'ın burada gelip bana söylemesi gereken bir sözü burada işte bağırarak söylemiş olması, Boyabatlıların geleneksel misafirperverliğine yakışmadı. Çünkü ben bilirim ki Boyabatlılar son derece misafirperver insanlardır. Bir dertleri varsa gelir söyler, biz de derdine derman oluruz."


YENGEYİ DÖVME


Ardından Özay Çelikçi'ye nasihatte da bulunan Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, "Lütfen yenge hanımı dövmeyin. Hanım senden çok şikâyetçi. Özay eğer duyuyorsan beni dinle. Hanımlara el uzatılmaz. Yenge senden çok şikâyetçi. Delikanlı adamsın, eline taş versek sıkacak kadar güçlüsün. Ama hem misafirperver ol hem de el kaldırılmaması gereken bir hanıma özellikle de eşine el kaldırma. İş konusunda dediğim çerçevede hareket edersin başvuruda bulunursun" dedi. Bakan Mehmet Ali Şahin, daha sonra Adalet Sarayı'nı hizmete açtıktan sonra AKP İlçe Başkanlığı'nı ziyaret etti.


KARDEŞİM EŞİNİ DÖVÜYORDU


Bu arada Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'den iş isteyince polis tarafından gözaltına alınan ve Sinop'un Boyabat İlçesi Kumluk Mahallesinde oturan Özay Çelikçi'nin uzun süre işsiz olduğu ortaya çıktı. Özay Çelikçi'nin 22 yaşındaki eşi Hatice, çocukları 3,5 yaşındaki İbrahim ve 2,5 yaşındaki Selamet Çelikçi'nin geçimini çayçılık yaparak sağladığını belirten ablası Şehibe Akçay, "Eşini dövüyordu. Zaman zaman psikolojik bunalımlar da yaşıyordu. Ara sıra çay ocaklarında çalışıyordu. Kardeşimin hiç işi olmadı" dedi. Özay Çelikçi'nin 2003 yılında 27 yaşındaki oğlu Murat Akça'yı sokakta durup dururken bıçakla karnından yaraladığını ve bu nedenle 1 yıl cezaevinde yattığını da söyleyen abla Şehibe Akça, "Özay'ın yeşil kartı bulunuyor ve Kaymakamlıktan yardım alıyordu.

Kendisinin psikolojik sorunları var. Bu yüzden tedavi olması lazım" diye konuştu.
 

Blogger news

Blogroll

About